Şimdi o Bakana Sormak lazım

 
Şimdi O Bakana Sormak Lazım
SİZ SINIR ÖTESİNDEN ÜLKEMİZE BAKANLARDANMISINIZ?

“Ermeniler Türklere 5 defa soykırım yapmıştır”
Ermeniler Türklere 5 defa soykırım yapmıştır, soykırıma sessiz kalan Dünya kamuoyunun gözü kör, kulağı sağır vicdanı yok olmuştur. Ermeniler, 1905-1906; 1915-1920; 1948-1953; 1988-1989 da Türk coğrafyasının birçok yerinde ve 1992’de de Hocalı Karabağ’da Azerbaycanlılara soykırım yapmışlardır.  
Kuşkusuz, bunlardan 1915-1920 yılları arasında vuku bulan trajik olaylar ve 1992'de yapılan Hocalı Soykırımı Türk halkının hafızasında önemini korumaktadır.  I.Dünya Harbi nedeniyle uluslararası camiada ortaya çıkan kargaşa 1917 yılında Çarlık Rusya'sında gerçekleşen Şubat ve Ekim devrimleri Ermeniler tarafından Azerbaycanlılara ve Anadolu Türklerine karşı sürdürülen politikalar açısından önemli bir fırsat ortamı olarak değerlendirilmiş ve Azerbaycan ve Anadolu'nun çeşitli yerlerinde Türklere karşı soykırım uygulanmıştır. Yapılan şiddet uygulamaları özellikle 1918 yılının Mart ayının son üç gününde zirve noktasına ulaşmış, sadece Bakü'de 30 bin masum insan amansızca katledilmiştir. Bu katliamlar Bakü'yle beraber Azerbaycan'ın Şamahı, Guba, Karabağ, Nahçivan vilayetleri ile bugün Ermenistan sınırında olan ama tarihsel Azerbaycan topraklarının Zengezur kazası ve İrevan vilayetlerinde de gerçekleştirilmiş, yaklaşık 120 bin insanın üç günde hayatına son verilmiştir. Aynı dönemlerde sadece Azerbaycan’da değil Iğdır’da Kars’ta Ardahan’da Erzurum’da Muş’ta Van’da Kahramanmaraş’da ve ülkemizin birçok yerleşim yerinde Türklere karşı soykırımlar yapılmıştır.

Birinci Dünya Savaşı sırasında Rus kuvvetlerinin, Osmanlı ve Rus Ermenilerinden kurulmuş olan gönüllü alayları öncülüğünde, Doğudan Osmanlı topraklarına girmesiyle birlikte Osmanlı ordusunda bulunan Ermeniler, silahlarıyla birlikte firar ederek Rus kuvvetlerine katılmışlardır. Rus ordusuna henüz ulaşamayan bir kısım Ermeniler ise çeteler kurarak isyan etmişlerdir. Yıllarca gerek Ermeni gerekse misyoner okullarında ve kiliselerinde saklanan silahlar ortaya çıkarılmış, askerlik şubeleri basılarak yeni silahlar sağlanmıştır. Silahlanan Ermeni çeteleri komitelerin “kurtulmak istiyorsan, önce komşunu öldür” talimatı üzerine, erkekler cephelerde olduğu için savunmasız kalan Türk şehirlerine, kasabalarına ve köylerine saldırarak katliamlar soykırımlar yapmışlardır.

Soykırıma uğrayan insanları tek suçu TÜRK olmaktı bu soykırımdan bölgede yaşayan diğer etnik guruplarda zarar görmüştür.

Şimdi Ermenilerin Türkiye deki uzantıları Ermenilerin soykırım yaptığını inkâr ediyorlar eminim ki 1915- 1920 yılları arasında özellikle doğu Anadolu bölgesinde soykırıma maruz kalan Kürtlerin kemikleri sızlamaktadır.

1917-1920 Osmanlı Arşiv Belgelerinde yer alan, Iğdırda Ermenilerin mezalim ve katliamlarından kurtulmak için, o dönemde Rusya- Türk sınırı olan Ağrı dağı Çilli Geçidini aşarak Osmanlı topraklarına geçen Büyük çoğunluğunu Kürt vatandaşlarımızın oluşturduğu 28 kişinin o dönemde Osmanlı yetkililerine verdikleri ifadeleri sizlerle paylaşmak isterim.

NOT: O dönemde Iğdır ve çevresi Osmanlı Toprakları dışında Çarlık Rusyası egemenliği altında bulunuyordu.

1917-1920 Osmanlı arşiv belgelerinde yer alan, Iğdırlı Kürt tanıkların ifadeleri

1- Bulak başı köyünden Hacı Resul oğlu İsa’nın ifadesidir: 1335 Mart’ının on ikinci günü Iğdır ve civarından bazı muhacirler Kars’a bağlı Sarıkamış’ın Bağbasan kasabasında oturuyorduk. Kars Hükümeti dağılmış, İngilizler Kars’a girmişlerdir diye ahaliye ilan yapmışlardı. Bunun üzerine Bulakbaşı obaları Kağızman’a hareket ettik. Göçün nihayetinde ben kalmıştım. Bayamha’ya yakın bir yerde yol üstünde giderken Kağızmanlı Karabet Efendi, on kadar Ermeni neferiyle nereye gidiyorsun diye sual eyledi. Sulh olduğu için İngilizler köyümüze gitmeye müsaade etti. Gidiyoruz dedik. Bu Ermeni zabiti (subay-Karabet Efendi) hemen askerlere emretti, üzerimize ateş ettiler. Din ve imana sebbederek çocuk ve kadınlarımıza kılıçla vurmağa başladılar. Zevcem vücûdu kalbur gibi olmuş kanlar içersinde yere düşmüşdü. Artık ben atımı sürerek kurtulmağa çalıştım. Üzerime ateş ettiler atım vuruldu. Yaya olarak dağlara düştüm. Bütün mallarımı civanlarımı götürdüler. 250 koyun, 3 at 12 araba, koca bir aileden yalnız ben kurtuldum. Kağızman’da Ermeni Hükümetine dehalet şikâyet etdim. Ehemmiyet bile vermediler. Hakkımı arayacak yerde dayak atarak hapse tıktılar. Bir gün mahpushaneden kaçarak Hükümet-i Osmaniye’nin himayesin dehalet ettim.

2- Bulak başı köyünden Portu oğlu Mehmed’in şikâyeti:Mayıs sene 1335 Salı günü Sarıkamış’ın Çatak karyesinde otururken İngilizler Kars’dan bize beyânmâme gönderdi. Sulh olduğundan herkes öz kendine gidebilir diye emir verdi. Biz de Bulakbaşı’na gelip on üç çadır halkı kendi köylülerimize gitmeye başladık. Mayıs’ın on ikinci günü akşamı Har köyün altındaki çayırlıkta çadır kurarak kaldık. Geceyi orda geçirdik. Sabahleyin erkenden Kağızman Naça Beyi (Karabet Efendi) yirmi süvari neferiyle çadırlarımızın önüne geldi, bizi çağırdı. Bütün erkeklere sözüm var diye emretdi. Bizde on iki kişi yanına gittik, nereye gidiyorsunuz diye sual etdi. Daha cevap vermeden Karabet Efendi tabancasını kardeşim Musa’nın omzuna dayadı ateş etdi. Kardeşim kanlar içersinde yere yuvarlandı. Bu sırada bütün süvariler ateşe başlamışlardı. Biz hemen çadırlara koşmağa başladık. Dört kişi şehîd oldu. Ben iki yerimden yaralandım. Çadırlarımıza yaklaşırken arka taraftaki tepeden iki yüz kadar Ermeni piyadesi çadırları ateşe başladı. Arkadan süvari takibi, cebheden top ve makineli tüfenk ateşleri bütün çadırın halkını şaşırtdı Çoluk çocuk ateş yağmuru altında kalmıştık. Mecrûh ve şehîd erkek ve kadınlarımın çadırlara binlerce koyun, atlarımı, eşyalarımızı terk ederek pek yakındaki dağa tırmanmağa başladık. Takip ediliyorduk En büyüğü dört yaşında olmak (üzre) muhtelif yaşındaki çocuklarımız ve geride yürüyemeyen dört beş kadar kadınlarımızı süngülerle paraladılar. Yüz seksen kişiden on-onbir kişi ve yalnız iki kadın kaçabildik. Mütebâkîsi düşmana bırakılmışdır. İki gece dağda kaldık. Taşlar arasında bi’l-istifâde Osmânlı hudûduna geçdik. Osmânlı hükûmetinin âgûş-ı şefkatine kavuşduk. Adâletine güvendiğimiz İngilizlerin emriyle hareket eden on iki hâne halkı binlerce koyun ve eşyâmızla mahv-u perîşân olduk. Bu vak’ada esîr kalan genç kızlarımızdan bir ikisinin Revân’da bulunduğunu haber aldık.

3- Bulakbaşı köyünden Timur oğlu Hano’nun âh ü zârı:1335 senesi Kânûn’un (Mayıs) onuncu günü birkaç ev çadır halkı Taşburun’un gerisinde kayalar arasında ikâmet etmekde idik. Taşburun’lu Mülazım Asator oğlu Aleksan Efendi (şimdi Revandadır), Yezîdîlerden Cihângir Ağa da berâber olduğu hâlde yüz yirmi kadar piyâde neferiyle sabâhleyin erkenden bizim çadırların etrâfını sararak erkekleri yanlarına çağırdılar. Birkaç kişi gitdi. Gider getmez hemân onları öldürdüler. Diğerlerimizi muhâsara eden piyâde askerleri de süngü hücûmuna kalkdı. Dîn, îmân sebbederek mahvolsun İslâmlar, yaşasun Ermenistan diye bağırarak çoluk çocuk önlerine kim rast gelirse parçalamağa başladılar. Çadırlarımız kanlar içerüsünde kalmışdı. O kadar fec’îâne hareket etdiler ki, gözümüzün önünde yaralı kadınlarımıza fıl’i şenî yapmak, kadınlarımızın karnındaki altı aylık çocukları süngüleri ucuna saplaya saplayarak suratımıza vurmakda hayâ bile etmediler. Bu esnâda dört kişi kayalardan bi’l-istifâde kaçmağa başladık. Yaralı olduğumuzdan Ağrı dağına ilticâ etdik. Bütün koyun, mâl çadırlar eşyâlarımızı kâmilen talan eden Ermenilerden tahlîs-i cân ederek Bâyezîd’deki Osmanlı hükûmetine dahlet etdik.

4- Bulakbaşı köyünden Hamid oğlu Seyyâd’ın feryâdı:1335 Mart’ında hükûmet-i Osmâniyye’ye dehâlet etmek ve Ermeni mezâliminden kurtulmak üzere Karakoyun’lu altındaki yoldan Barbara’ya doğru on beş hâneli bir göçümüzle gitmekte idik. Tamam, Karakoyunlu’nun altındaki su kenârına geldiğimizde Ermenilerin yol üstündeki yapdıkları tuzaklar on yerden ateş aldı, bütün kadın ve çocuklarımız, erkeklerimizin kol ve bacakları havaya saçıldı. Birçok koyun mallarımız kırıldı. Sağ kalan birkaç kişi belâdan kurtulmak üzere geri kaçarken Ermeni Askerleri etrafımızı çevirdiler, üzerimize makineli ateşleri yağdırmağa başladı. Yalnız ben yaralı olduğum hâlde yakamı kurtardım pek yakın olan tepe çıkdım. Her tarafım kan içinde kalmış yere serilmişdim. Pek yakınımızda olan vâk’a mahalli çoluk çocuğumuza Ermenilerin yaptıkları işgenceyi görmekde idim. O kadar vahşetle icrâ edildi ki ez-cümle karılarımızın memesini kestiler. Başlarını taşla ezenler, fenâlık yapanları görüyordum. Subaşı kanlara boyanmış, melhame olmuşdu, Ermeni kumandan Asdor oğlu Aleksan bî’rûh kanlar içersinde yatan şehîdlerimizin içersinde at oynadıyor. Henüz ölmemiş olan can çekişmekte olanların kafalarını taşla eziyordu. Bu kıtâl dört sâ’at kadar devâm etdi. Sonra mâl, eşyâlarımızı ayırdıkları bir genç kızları götürdüler. Ben bir iki gün bî-mecâl olduğumdan dağlara süründüm. Köyde kalup da geriden gelen kardaşımın oğlu Memo’yu gördüm, yanıma çağırdım. Beni omzuna atarak Osmanlı hudûduna aşırdı. Orada Osmanlı Pâdişâhının idâre-i âdilânesine tâbi oldum. İşte bu sûretle hanümanlarımız mahvoldu gitdi. 
işlene bu insanlık suçu karşısında
o bakana sormak lazım
"siz sınırın ötesinden Ülkemize bakanlardan mısınız?

Sefer Karakoyunlu

İSTAD-Başkanı

 



1076 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi1
Bugün Toplam14
Toplam Ziyaret327531
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar32.304532.4339
Euro34.423434.5613
Hava Durumu
Saat
Takvim