Hasan TUFAN
tufanmedya@gmail.com
ARKADAŞIM İBRAHİM BOZYEL'İN AZERBAYCAN SEVDASI
26/05/2012

YIL: 1962 İBRAHİM BOZYEL İLE TANIŞIP ARKADAŞ OLDUK.
1962 Melekli'den Iğdır'daki evimize taşındığımız yıldır. Öylesine acı
ve buruk bir ayrılıştı ki, anlatılması mümkün değil.
O yüzden her gün Melekli'ye gidiyor, oradaki arkadaşlarımızı, bağ ve
tarlalarımızı gezip geliyordum.
Tam da bu değişimi yaşarken, komşumuz İbrahim Bozyel'i tanıdım.
Orataokul yıllarını Iğdır'da birlikte geçirdik. Sonra o İstanbul
Kabataş Erkek Lisesi'nde, ben de Kars Alpaslan Lisesi'nde öğrenime
başladık. 1966 öğrenim yılı sonuna doğru Iğdır'da lise açılacağını
duyunca, Kars'ta sınıfta çakıp, Iğdır Lisesi'ne ilk öğrenci olmaya
karar verdik. (Iğdır Lisesi 1966-1967) öğrenim yılında açıldı.)
Her şey istediğimiz gibiydi; çünkü bizim hababam tayfası olduğu gibi
Iğdır Lisesi'nin ilk öğrencileri olmuştu. Aramızdan ayrılan tüm
arkadaşlarımı Rahmetle anıyor, yaşayanlara can sağlığı diliyorum.
Umarım bir gün, o günleri de yazarak, bir eser halinde tüm canlara
sunarım.

İBRAHİM İSTANBUL'DA,  BEN IĞDIR'DAYIM
Lise hayatı devam ediyordu. Ortalama 15 günde bir İbrahim'le
mektuplaşıyorduk. Ben, önce sokağımızdan başlayıp, tüm Iğdır
haberlerini,  İbrahim de Kabataş Erkek Lisesi'nin pansiyon yaşamından
başlayıp, İstanbul'a dair haberler yazıyordu.
Elbette ki, yaz tatillerini de büyük bir özlemle dolu dolu yaşıyorduk Iğdır'da.
Ya ben onların evindeydim, ya da o bizim evdeydi. Rahmetli Dedem Hacı
Ali Ekber Tufan bilindiği üzere adını Iğdır, Türkiye ve Azerbaycan
tarihine yazdıran bir kişiydi.
O'nun derin bilgilerinden faydalanmak için Iğdır ve ülkenin bir çok
yerinden insanlar gelip gidiyor, dedemin adı nice kitaplarda
geçiyordu.
Elbette ki, en büyük tutkusu öğrenme olan, İbrahim Bozyel'de dedemden
çok şeyler öğrendi.
Dedem, ''senin bu yoldaşın ileride böyük kişi olacak, bele yaşta ele
sual veri ki, hoşuma gedir hoşuma...'' Diyordu.
Evet, hem Rahmetli Dedem'in, hem de Babam Talat Tufan'ın İbrahim
Bozyel'e karşı çok farklı bir sevgisi vardı.
Aslında İbrahim'i mahalleden herkes severdi.
Şakacı, komik, dinleyen, sabırlı, oynamayı çok seven, kaynaşan ve de
paylaşan bir arkadaşımızdı.
Eğer detaylara girersem, 40 gün 40 gecelik oluruz ya... En iyisi bir
özet demeti olarak anlatayım can arkadaşımı.
Ne lisedyeken yaz tatillerinde yaşadıklarımız anlatmakla biter. Ne de
sonraki yıllar.
1962'de aynı sokakta başlayan arkadaşlığımız, lise sonrası yüksek
öğrenimde de devam etti.
Bu kez, aynı evde aynı odayı paylaştık.
Ev, sevgili arkadaşlarım Orhan ve Aslan Kaya kardeşlerin,
İstanbul-Fatih Halıcılar Cad. Şair Fuzuli Sokak'taki eviydi.
O evi: İbrahim ve benimle birlikte; sevgili Orhan ile anneannesi
Rahmetli Ziver nenemiz, şimdi Iğdır'da doktorluk yapan İsmail Aba,
Rahmetli Necmettin Kuban paylaştık.
Evet İbrahim Bozyel ile aynı evde aynı odada bir yıl...
O bir yılın içinde: sosyal etkinliklerimiz, birlikte yönettiğimiz
Iğdır Yüksek Tahsil Talebe Cemiyeti, o cemiyet ile İstanbul ve
Iğdır'da sunduğumuz gece etkinlikleri vardı.
Azerbaycan'a dair, temsil, folklor ve daha nice etkinlikler vadı....
Toplanan paraların ihtiyaç sahibi öğrenci kardeşlerimize yönlendirilmesi vardı.
İstanbul ve Iğdır'da yaşayan tüm canların takdiri vadı.
O takdiri üzerine toplayan Iğdır Yüksek Tahsil Talabe Cemiyeti'nin
kuruluşu ve de etkinliğinde arkadaşımız İbrahim Bozyel'in büyük emeği
vardı, bizimle birlikte, şimdi hakim olan, Melekli'den çocukluk
arkadaşım Tevfik Güngör'ün emeği vardı.
Nice duyarlı Iğdırlı arkadaşların emeği vardı elbette.
O cemiyeti bir siyasi çekişme yüzünden o yıl devretmek zorunda kaldık.
Zaten devralanlar da işlevine son verdi.
Rahmetli arkadaşım İbrahim, bir Azerbaycan ve Iğdır sevdalısıydı.
O'nun hayatı; Azerbaycan, Iğdır, Ailesi ve Atatürk Cumhuriyeti  ile
yoğrulmuş bir hayattı.
Sonradan eklenenler de elbette ki hayatının renkleriydi.
Çok okuyor, çok öğreniyordu. Azeri folklörüne olan tutkusu çok fazlaydı çok.
Ben 1971 de folklörü bıraktım ama O bırakmadı.
Derken 1971'in 12 Mart olayları yüzünden artık huzurumuz iyice kaçtı.
O sıcak ve samimi evden ayrılarak farklı yurtlara gittik.
Yine de hemen hemen her gün İbrahim ile görüşüyor, her gün dert ve
neşemizi paylaşıyorduk.
YIL 1972 İbrahim'i Rubabe Bacımız ile nişanladık. Çok da iyi oldu.
Nişan öncesi,İbrahim'in  Annesi Rahmetli Rukiye Teyze, '' ay Tufan ne
olar, sen de İrbaham'a dene, o senin sözünnen çıkmaz. Rubabe'den
yahşisini heç tapar?..'' Diyordu. Kendi anam kadar sevdiğim Rukiye
Teyzem... Allah sana ve aynı evin hanımı çok sevip saydığımız Simzer
Teyzeye rahmet eylesin. Hem ikiniz hem de evlatlarınız bu dünyadan çok
erken ayrıldınız çok... O kadar çok üzüntüye dayanamayan Hacı Fazıl
Amca( İbrahim'in amca ve kayınpederi) ile Hacı Hüsyein Amca
(İbrahim'in babası) da aynı şekilde... Üzüntü üstüne üzüntü ile
ayrıldılar aramızdan.
Allah hepisine rahmet eylesin. Kendilerini hep saygı ile anacağız.
Geride kalanlara sağlık ve de başarılar dileyerek...
Yine 1972 yılına uzanalım.
YIL l972 ZEYNEP HANLAROVA İSTANBUL'A GELİYOR
O günlerde hem öğrenci, hem de Son Havadis Gazetesi'nde amatör muhabirim.
İbrahim soluk soluğa gelmişti  yanıma, '' Zeynep Hanlarova geliyor,
gazeteciliğini kullan ne yaparsan yap beni on ununla görüştür Tufan,
gurbanın olum, ne olar?...'' aynen böyle dedi.
Ben de gazetenin önce bölüm şefiyle sonra da foto muhabiri arkadaşım
Taner Elman ile anlaşıp, Zeynep Hanlarova röportajı için hazırlığa
başladım.
İşte o akşam:
Zeynep Hanlarova'nın kaldığı Beyoğlu'ndaki otele gittik. İbrahim
oldukça heyecanlıydı elbette.
Danışmada iri iri Rus ajanları karşıladı bizi, kendimizi tantırken,
yanımızdan geçen Zeynep Hanım'ın müzisiyen arkadaşı, '' siz azerisiz''
dedi. biz de ''evet, Türkiye Azerisi ve jurnalistiz ne olara bizim
gazte için bizi Zeynep Hanım ile görüştür'' dedik.
Hemen danışmadan yukarı telefon etti. '' bu fotoğrafçım bu da
kömekçimdir'' deyip İbrahim ile Taner'i de yanıma alarak Zeynep
Hanım'ın odasına çıktık.
İbrahim, sevinçten yerinde duramıyordu. Derken, Zeynep Hanlarova ile
tanıştık. Sorularımızı sorup yanıtlar aldık. Bir de İbrahimin dediğini
yaparak fotoğraflar da çektirip oradan ayrıldık.
O akşam çok mutluydu İbrahim çok... Bana, '' Me bak ey Melekli, can
gardaşım, bunnan sora me heç hediye alma, çünkü bu akşam en büyük
hediyeni verdin'' dedi.
Günler sonra, Zeynep hanım Azerbaycan'da biz İstanbuldaydık artık.
Elimizde, Iğdır'da da büyük bir ilgi gören gazete röportajı,
fotoğraflar ve Zeynep Hanlarova'nın üzerini imzalayıp verdiği bir uzun
çalar vardı.
İbrahim ile paylaştığımız çok günlerin, en önemlilerinden biriydi.
Kısaltarak yazmaya devam:
Artık ikimiz de evliyiz.
Dolu dolu yaşanan yüksek öğrenim hayatımızdan sonra iş hayatımız başladı.
Yine İstanbul'dayız; İbrahim bir sendikanın hukuk müşaviri... Ben de
bir kamu kuruluşunda kendi iş kolumda çalışıyurdum.
Oturup dertleştip karar verdik. '' İbrahim evi Iğdır'dan İstanbul'a ve
bizim apartmana üst katımıza getirecekti.''  Öyle de oldu.
Bu kez de aynı binanın farklı katlarındayız kardeş kardeş...
Güzel günlerden sonra, Fatih'teki eve taşındı, oradan da Iğdır'a geçti.
Azerbaycan sevdasi ile yazdı da yazdı, yayınladı da yayınladı. Nice
etkinlikler düzenledi Iğdır'da...
Folklör dersi verdiği Iğdır Lisesi ile adını Türkiye'den Avrupa'ya yazdırdı.
Dersine girdiği ve girmediği tüm öğrenciler ile Iğdır gençliğinin
saygı ve sevgisini kazandı.
20 Ocak 1990 Bakü olayları için düzenlediği etkinliklerle İstanbul'da
yaşayan tüm Azerbaycan Türklerinin takdirini topladı.
Bir yandan mesleğini yaparken, öte yandan da sosyal faaliyetlerde
bulunuyor, lisede derslere giriyordu.
TRT'nin benimle ilgili bir haberini kasete kaydederek, Iğdır'daki
evinde bana hediye etmesini asla unutmam.
İbrahim Bozyel, ''Önce insan'' derdi. Dini, mezhebi. ırkı, dili, rengi
ne olursa olsun... Onda insan sevgisi vardı.
Kendiisini andıkça, hep şunu söylerim '' can arkadaşım hayata erken
veda ettin. Ne var ki, çok istediğini görüp de öyle veda ettin.
Azerbaycan'ın bağımsızlığını görüp de veda ettin. Biliyorum hayattan
istediğin en büyük şey buydu.
Çok sevdiğin Azerbyacan'ın özgürlüğü ve bağımsızlığıydı. İşte o
istediğini yaşarken gördün.
Ne güzel ve de gurur verici bir tesellimiz var değil mi?
Azerbaycan sevdalısı can arkadaşım,
Hızlı yaşamayı sevdin, zaten hızlı yaşarken de ayrıldın aramızdan.
1998 sonrası çok farkıl oldu dünya çok...
İnan ki, hem İstanbul'da seni arıyor gözlerim, hem de Iğdır'da...
Her mekânda anılarımız var...
İnsanlığı, Ülkesini, Türk Dünyası'nı ve Ailesi'ni her şeyin üstünde
tutan can arkadaşım.
Seni yazmak çok zor çok.... Kocaman bir dağ gibiydi geçmişimiz...
İstedim ki, yazacaklarım çakıl kadar da olsa, seni sevenler, seni
özleyenler okusun.
Okusun ve bir kez daha ansın...
Seni çok özleyen ve rahmetle anan can arkadaşın
HASAN TUFAN
26.05.2012



7747 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

KAN GÖLÜNÜN PİS DÖRTLÜSÜ - 09/07/2014
KAN GÖLÜNÜN PİS DÖRTLÜSÜ
KERBELÂ'DAN KÖRBELA'YA... - 04/06/2014
KERBELÂ'DAN KÖRBELA'YA...
KERBELA'DAN KÖRBELA'YA... - 25/05/2014
KERBELA'DAN KÖRBELYA...
BAŞBAKAN ŞİA'LARDAN ÖZÜR DİLESİN - 16/03/2014
BAŞBAKAN ŞİA'LARDAN ÖZÜR DİLESİN
KARABAĞ'A SİYASET DARBESİ - 20/11/2013
Karabağ'a Siyaset Darbesi
DUR Gidelim ÖZGÜRCAN - 19/06/2013
DUR GİDELİM ÖZGÜRCAN
NAĞILLAR ARTIK UYUTMUYOR - 25/02/2013
HASAN TUFAN tufanmedya@gmail.com
Odlar Yurdu'nun Hocalı Yarası - 08/02/2013
odlar yurdu
20 OCAK: KANLA YAZILAN ÖZGÜRLÜK DESTANI - 19/01/2013
KANLA YAZILAN ÖZGÜRLÜK DESTANI
 Devamı
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi1
Bugün Toplam35
Toplam Ziyaret338516
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar34.179534.3164
Euro37.338237.4878
Hava Durumu
Saat
Takvim